MÜTTEFİKLİKTEN DÜŞMANLIĞA

 

Bugün Türkiye'de yaşanan süreçte arka arkaya, her yönden darbeler ile Cemaat'i tamamiyle tasfiye etmeye and içmiş AKP iktidarının bu amaç doğrultusunda anti-demokratik,hukuksuz, despotik uygulamaları fütursuzca sergilemesi ile feryat figan "Demokrasi, hukuk,adalet" diye bağıran Cemaat kadrolarının bu haykırışları aslında beklemedikleri bir sona, hafife almakla "ölümcül bir hata" yaptıkları, süreç içerisinde kontrol edeceklerini planladıkları müttefiklerinin eli ile adım adım götürülmelerinden kaynaklanmakta...

Yıl 2002...

AKP, kimsenin hatta kendisinin bile beklemediği bir oy oranı ile seçimlerden tek başına iktidar olarak çıkmış...

Ancak AKP sadece "iktidar","muktedir" değil o dönemde. Çünkü devlet yönetmek sadece Meclis'te 300 küsur milletvekili sandalyesine sahip olmakla başarılmıyor. AKP'nin  yetişmiş kadro sıkıntısı var.

İşte Cemaat ile AKP flörtü, AKP'nin yaşadığı bu "yetişmiş kadro" sıkıntısı nedeni ile başladı...

Bu süreçte AKP'nin eli özellikle askeriyeye karşı oldukça zayıftı.Bu nedenle liberal çevreler ile işbirliği yapıldı,AB reformlarında hızlı davranıldı. AKP bir nevi "İmaj çalışması" yapmıştı...

Ancak zaman geçtikçe AKP kendisine bir "ana müttefik" seçmesi gerektiği gerçeği ile yüz yüze kaldı.

Bu öyle bir müttefik olmalıydı ki, hem kendi muhafazakar tabanına hitap edebilmeli, hem yetişmiş kadroları olmalı,hem sermaye ayağı bulunmalı,hem de AKP için çok önemli olan medyada AKP'nin taşeronluğunu üstlenmeliydi.Ama en önemlisi "Uluslararası güç odakları" ile iyi ilişkileri olan bir müttefik gerekiyordu AKP'ye, çünkü ABD ve AB'nin kafasında hala soru işaretleri vardı. 

İşte hal böyle olunca AKP-Cemaat ilişkisi flört aşamasından çıkarak 2. evresi olan "stratejik müttefiklik" aşamasına girdi.

Bu evrede Cemaat'in okullarından yetişmiş kalifiye kadrolar, AKP yönetimince çoğu "vekaletle" yönetilen kritik kurumlarda önemli görevlere getirildiler ve bu kurumlarda yükselmelerinin de önü açıldı.

Cemaat'in kalifiye kadroları devleti yönetmek için kadrosu olmayan AKP'ye adeta "hızır gibi" yetişmişti ve Cemaat eli ile yerleştirilen kadrolar sayesinde artık AKP bürokraside sorun yaşamıyordu.

Bu arada yaşanan 27 Nisan e-muhtırasını özellikle liberal aydınların desteği ve oluşturulan kamuoyu ile bertaraf eden AKP iktidarı askeriye cephesi karşısında psikolojik üstünlüğü ele geçiriyor ve askeriyenin tamamen pasifize edileceği sürecin önü açılıyordu.

Süreç ilerliyor ve bürokrasi kanadının yönetimindeki sorunu "stratejik ortağı" Cemaat sayesinde çözerek,devlet aygıtını yönlendirme noktasında önemli bir yol kat eden AKP, liberallerin desteği ile de askeriye karşısında yıllar sonra ilk kez bir siyasal iktidarın sağlayabildiği bir üstünlüğe sahip olduğunda ilk olarak 2007 yılında kazandığı 2. seçimden hemen sonra "koltuk değneği" olarak gördüğü ve artık kendisi için çok da kullanışlı olmayan liberal kanat ile köprüleri atıyor, kısa süren bir süreç içerisinde iktidarının ilk yıllarında pragmatist bir strateji ile birlikte yürüdüğü liberaller ile yolunu ayırıyordu.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Cemaat özellikle  emniyet -özellikle emniyet istihbarat-ve yargı içerisinde ciddi bir kadrolaşmaya gidiyor, medya alanında giderek büyüyor, TÜSİAD ve MÜSİAD'ın karşısına kendi sermaye sınıfı temsilcilerinin oluşumu TUSKON'u konumlandırıyordu.

Cemaat birbiri ardına açtığı yurt,dershane ve özel okullar ile de AKP iktidarının "gizli ajandasında" dizayn etmek istediği toplumsal yapıya dönüşüm için eleman yetiştirmeye devam ediyordu.

İlerleyen süreçte AKP-Cemaat yapımı "Ergenekon" ve "Balyoz" operasyonları ile askeriyeye son darbe vuruluyor,Genelkurmay Başkanı Org.Işık Koşaner'in 3 kuvvet komutanı ile birlikte istifa etmesiyle asker tamamen pasifize ediliyordu.

Özellikle askeriyenin tamamen pasifize edilmesinde en önemli araç olarak kullanılan Ergenekon ve Balyoz operasyonları Cemaat'in yargı ve emniyet içerisindeki kadroları kullanılarak yapılmış, Cemaat burada kilit rol oynamış ve AKP tarafından belki de en çok destek gördüğü dönemi yaşamıştı.

CEMAAT'İN HAYATİ HATASI

İşte askerleri de pasifize ettikten sonra eli daha da güçlenen AKP 2011'de girilen 3.Genel Seçimde de oylarını arttırarak birinci parti olarak çıkıp, yeniden tek başına tek başına iktidar olduğunda AKP'nin "rant" imkanları da artık sınırsızlaşıyordu.

Öte yandan ilginç biçimde siyasal olarak açık görüş beliritmemesi ile bilinen Cemaat bu süreçte özellikle İsrail ile ilişkiler ve Açılım Süreci ile ilgili AKP ayrı düşündüklerini açıkça ve yüksek sesle beyan ediyor, hatta kimi zaman bu tip siyasal konulardaki mesajlar bizatihi Fetullah Gülen tarafından verilir hale geliyordu.

Çünkü Cemaat AKP'yi ve Erdoğan'ı hafife almış devlet bürokrasisinde gerçekleştirdiği kadrolaşmaya, emniyet istihbaratta kendisi için dinleme yapan polislere, "imamlardan" talimat alan savcılara güvenerek artık AKP ile "Devleti yönetme ortaklığı" pazarlığına girişmişti.Yani Cemaat  artık AKP ile müttefik olma ile yetinmiyor AKP ile birlikte ülkeyi yönetmeyi istiyordu.

Zaten 3. aşama olarak nitelendirebileceğimiz ve "Müttefiklikten Düşmanlığa Geçiş" süreci de işte bu nedenle başlamıştı.

Oysa ki AKP/Cemaat arasnda köprüler atılana kadar geçen süreçte AKP kendi medyasını, kendi sermayesini ve sermaye sınıfını,kendi medyasını,kendi kalifiye kadrolarını ve en önemlisi kendi "uluslararası ilişkiler ağını" kurmuştu.

Öte yandan AKP içerisinde yola Abdüllatif Şener,Abdullah Gül, Bülent Arınç ile birlikte çıkan başlangıçta "eşitlerin sözcüsü" konumundaki Recep Tayyip Erdoğan zamanla bu 3 ismi de pasifize etmiş ve parti içerisinde de tam bir hakimiyet sağlamıştı ki bu da Cemaat'in "AKP içerisine nüfuz ederek partiyi içeriden bölme/yıkma girişimlerini sonuçsuz bırakacaktı.

Ve AKP yönetim kadrosu en uygun zamanı bekleyerek ve en can alıcı nokta olan dershaneler konusundan Cemaate cephe açarak savaşı başlattı.

Cemaat önce uzlaşmanın mümkün olabileceğine inansa da kısa süre içerisinde bunun kesin bir tasfiye hareketi olduğunu anlayarak elindeki en önemli koz olan yedekte tuttuğu kasetleri piyasaya sürdü. Ancak Erdoğan partisinin başında girdiği son seçim olan 2014 yerel seçimlerinde kasetler karşısında öylesine ustaca bir taktikle Cemaat'i bir ihanet şebekesi olarak gösterince bu plan da tutmadı.

Sonrasında AKP karşı saldırıya geçerek "Paralal Devlet" kavramını üreterek Cemaat'in yıllardır yaptığı ve kendisinin göz yumduğu tüm eylemleri,kadrolaşmaları paralel bir devlet yapılanması olarak kamuoyuna sunarak müthiş bir algı operasyonu fırtınası başlattı.

Bugün gelinen noktada dershanelerin kapatılması ile yeni kadro kaynakları, Bank Asya v e TUSKON'a karşı yapılan operasyonlarla finans ve sermaye ağını,Zaman,Samanyolu ve maden işletmelerine ruhsat verilmeyerek dolaylı yoldan çökertilmek istenen Akın İpek'in gazeteleri Bugün,Millet ve televizyon kanalları Kanaltürk ile Bugün TV'ye yapılan operasyonlar ile medya ayağını, HSYK seçimleri ile Yargı kadrolarını, emniyetteki atamalar ve Polis Akademsi'nin kapatılması ile Emniyet Teşkilatı'ndaki kadrolaşmasını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan Cemaat adım adım "Cemaatten devlete dönüşme" hırsının bedeli olarak kendisini küçümsediği,hafife aldığı hatta zamanla ele geirerek kontrol altına alma planı yaptığı müttefiki tarafından derin bir uçuruma doğru sürükleniyor.

Cemaatin bugün yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalınca birden "Demokrasi,adalet,hukuk" gibi kavramları hatırlaması işte bu yüzdendir.

Yaşanan tamamen devleti kimin yöneteceği üzerine kurulu bir güç savaşıdır.Ve siyasette her şey paylaşılır ancak iktidar asla paylaşılamaz.

Cemaat böylesi trajik bir hal içerisindeyken AKP ne mi yapıyor?

İktidarının ilk yıllarında mecburiyetten tamamen pragmatst politikalar ile birlikte saf tuttuğu tüm kesimleri yok edecek güce ve alt yapıya kendisini kavuşturan, bu yol arkadaşlarını tek tek tasfiye etmesinde en büyük yardımcısı olan Cemaat'in AKP'yi güçlendirip O'na  zaman kazandırırken aslında kendi sonunu hazırladığını farketmediğini görüp bıyık altından keyfle gülüp son müttefikini de tamamen tasfiye ederek devlet aygıtı içerisinde tamamen tartışılmaz ve karşı konulamaz tek güç olacağı gün için geriye doğru sayıyor...

Ve işin kötü tarafı o saati durdurabilecek bir şey ufukta gözükmüyor...