ERDOĞAN NEYE OYNUYOR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Köşk'e çıktıktan sonra AKP'yi ve tabii bunun doğal sonucu olarak hükümeti yönetmek isteyeceği bir sır değildi ve nitekim beklenen oldu...
Beklenen bu açıdan oldu olmasına ancak asıl beklenmeyen nokta Erdoğan'ın "siyaseten var ettiği " ve "güvenilir emanetçi" olarak kendisine en ufak sorun çıkarmayacağından emin olarak Köşk'e çıkarken yerine bıraktığı Ahmet Davuoğlu'nun bir süre sora deyim yerindeyse "Bağımsızlığını ilan etmek istemesi" oldu...
Davutoğlunun tek bir hamle şansı vardı...
Ya bu hamlesinde başarılı olarak gerçekten Erdoğan'dan "bğımsızlığını ilan edecekti" yahut partide bundan sonra daha eski ve "daha ağır abi" konumunda olan isimlerle Erdoğan karşısında mecburi bir ittifaka ve "stratejik müttefikliğe" gidecek ve bu yeni ekibin çok önemli ama "2.adam" pozisyonundaki ismi olacaktı...
Bu noktada Davutoğlu parti içerisindek özellikle yolsuzluk ve yandaşlıklardan doğan rahatsılıkları dillendirirken,partinin küskün "ağır abileri" ile de yakın ilişkiler kurarark Erdoğan'a karşı yeni bir ittifak cephesinin temellerini atmaya çalıştı.
İşte Hakan Fidan'ın adaylığı tam da bu "Büyük ittifak cephesi projesi" için atılan belki de en önemli adımdı çünkü Fidan, Erdoğan'ın yanından kopartılır ve Davutoğlu'nun ittifakı içerisine dahil edilebilirse Erdoğan önce Davutoğlu'nu ardından da Fidan gibi iki çok güvendiği ismi kaybetmiş, Gül,Arınç,Atalay gibi isimlerle ilişkilerini en asgari seviyeye indirmiş ve hatta bazıları ile arasında onarılmaz yaralar açmış,partisinin başında olmadığı için parti içerisindeki otoritesi eskiye nazaran zayıflamış kısacası "Danışmanları ile zayıflatılmış ve yanlızlaştırılmış" bir siyasi figür haline getirilecekti.
Böytlece Erdoğan'ın "Tek adam" olma yolundaki totaliter eğilimlerinin de önüne geçileceği ve bir denge unsurunun da sağlanabileceği planlanmıştı.
Ancak Erdoğan belki de son gücünü harcayarak iktidarda olduğu 13 yıl boyunca "kendisine rağmen" bir adım atmaya cesaret eden ve bu adımdan uzunca bir süre geri dönmeyen tek kişi olan Hakan Fidan'ı bir şekli ile milletvekili olmaktan vazgeçirdi.
Kamuoyunda çokça eleştirilen Fidan'ın yeniden MİTin başına "Jet Hızı İle" atanması hadisesi ise Davutoğlu ekibinin, Erdoğan'ın baskısı ile dosyasını geri çeken Fidan'ın tamamen ıskartaya çıkartılarak tasfiye edilmesinin önüne geçmek için yaptığı bir hamleydi.
Karakteristik yapısı itibariyle ihanete tahammülü olmayan ve açıklamalarında Fidan'ın hareketi için "Kırgınım,müsaadem yoktu" şeklinde konuşan Erdoğan, bu tavrı kendi kişisel otoritesine bir başkaldırı ve ihanet olarak algılayacak ve artık Hakan Fidan'a hiç bir şekilde güvenmeyecektir.
Hakan Fidan'ın yeniden MİT Müsteşarlığı'na atanmasını kabulü ise tamamen geçicidir, tüm eforunu adaylıktan geri çekilmesi için harcadığı için Davutoğlu ekibine bu tavizi vermek durumunda kalmıştır.Erdoğan en kısa sürede Fidan'ı tasfiye etmek isteyecektir...
Bugün gelinen noktadan sonra Gül ve Davutoğlu artık isteseler de istemeseler de bir ekip olacaklardır ve bu ekibin içerisine Beşir Atalay,Bülent Arınç,Cemil Çiçek, Abdülkadir Aksu,Ali Babacan,Mehmet Ali Şahin gibi isimlerin katılması da ilerleyen süreçte şaşırtıcı olmayacaktır.Gül'ün bu seçimlerde aday olmaması da şaşırtıcı değildir ve planlı bir strateji gereğidir.
Gül, oyları Erdoğan sonrası sürekli düşüş gösteren ve ardındaki halk desteği giderek azalan AKP içerisinde bir "Kurtarıcı umut" olarak ortaya çıkmayı ve herkesin kayıtsızca arkasında yürüyeceği isim olmayı planlamaktadır. Bunun için yeterli medya,finansman,parti içi yönetici kadro ve tabii parti tabanı desteğine fazlası ile sahiptir...
Bu noktada Erdoğan parti içerisindeki kontrolünü ve otoritesini kısa zaman içerisinde tamamen kaybetme ve hatta Abdullah Gül liderliğindeki bir oluşumla siyaseten tasfiye edilebilme ihtimali olduğunu görmüştür. Bu gelinen noktada Erdoğan için siyaseten nüfuzunu ve gücünü koryabilmenin yegane yolu "Başkanlık"tan geçmektedir.....
AKP'nin oy oranı bu seçimlerde büyük oranda düşüş gösterecektir. AKP bir koalisyon hükümeti kurmayan mecbur olabilir yahut çok kritik bir sandalye sayısı ile ana muhalefet partisi haline bile gelebilir (SONAR'ın son anketinde HDP barajı aşamazsa 9,1-9,9,9 bandında kalırsa AKP 274 milletvikili çıkarırken, CHP 148,MHP 128 milletvekili çıkartıyor.Bu aritmetik tabloda AKP tek başına iktidar için gerekli 276 vekili bulamazken, CHP ve MHP koaliyon yaparlarsa tam 276 milletvekiline sahip oluyorlar)
Yani bu tabloda HDP'nin barajı aşması AKP ama en çok da Erdoğan için artık "Yaşamsal" önem taşımaktadır....
AKP için adeta bir "Kabus senaryosu" olan bu tablonun gerçekleşmesinin kendi "Başkanlık Projesini" de yerle teksan edeceğini çok iyi bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kamuoyuna antipatik gelmeyi,tarafsızlığını tamamen yitirmeyi, partiye müdahalelerinin AKP içerisinde yarattığı rahatsızlığın büyük bir çatlamaya doğru evrilmesini ve olası kopuşların yaşanmasını da göze alarak son kozunu oynamak üzere alanlarda boy göstermeye başlamıştır...
Erdoğan'ın son kozu ise "milliyetçilik" ve "sert milliyetçi" söylemler olacaktır...
Erdoğan Balıkesir'de "Kürt sorunu yoktur" diyerek aslında ne "başa sarmış", ne çaresizlikten bu lafı kullanmıştır.Bu tamamen bilinçli biçimde oluşturulan bir seçim stratejisinin hayata geçirilişindeki ilk adımdır.
Erdoğan 7 Haziran'a kadar geçecek sürede bir yandan milliyetçi söylemler ile MHP tabanından oy çalmaya çalışacak, milliyetçi söylemlerinin yanı sıra Kürt seçmeni tahrik edici, Kürt milliyetçiliğini yükseltici beyanatlar ile HDP'nin de oyunu arttırmasını sağlamaya çalışacaktır.
Öte yandan AKP bu stratejinin bir ayağı olarak da Güneydoğu ve Doğu illerinde diğer seçimlerin aksine iddialı ve oy potansiyeli yüksek isimlerin yerine daha iddiasız ve potansiyeli daha az isimleri aday göstererek bu bölgelerdeki milletvekillerini HDP ile bölüşmeye dünden razı olmuştur çünkü HDP'nin Meclis'e girmesi artık AKP için "Yaşam Destek Ünitesi" görevini icra etmektedir.
HDP barajı aşarsa en kötü şartlar ile HDP ile koalisyon yaparak 6 ay 1 sene içerisinde yeni anayasayı yapmayı hedefleyen Erdoğan burada yeni anayasanın başkanlık sistemini getiren bölümüne "Başkanlık seçimi yeni anayasının yürürlüğe girmesinin ardından geçen 60 gün içerisinde gerçekleştirilir" benzeri bir ifadeyi dayatarak başkanlık seçimlerine gitmeyi ve başkanlık koltuğuna oturmayı planlamaktadır.
Tabii bu arada HDP de APO'ya af dahil olmak üzere istediği tüm tavizleri muhtemeldir ki alacaktır.
İşte böylesi kritik bir seçimde daha önce seçmenleri sağ-sol şeklinde kutuplaştıran Erdoğan bu kez de Türk-Kürt milliyetçiliğini kutuplaştıracak buradan hem MHP tabanından AKP'ye oy devşirmeye çalışacak hem de HDP'yi yükseltmeye çalışacaktır.
Türkiye'de Türk milliyetçiliği ve Kürt siyasal hareketinin birbirine paralel olarak etki ve tepki vererek yüseldiği düşünüldüğünde ve özellikle Türk milliyetçilerinin siyasal olarak asli bir adresleri olduğu düşünüldüğünde Erdoğan'ın işi bu kez hiç de kolay gözükmüyor...